Bir masal gibi
Bir ninni gibi dinledim yıllarca
Sevgiye, umuda yer açmak için
Attım içimden yersiz korkuları
Ne zaman karamsarlığa düşsem
Elimden tuttu Barış Manço şarkıları
Onun sözlerıyle seslenirdim yare
Kurtalan ekspresin önünde
Kıpır kıpır bir adam aşkı anlatırdı
Hasreti, ayrılığı dökerdi nağmeleri
İki sevgili iki kolda
Bir kavuşur bir ayrılırdı Kol Düğmeleri
Seher vakti bir güzel beklerdim
Vurulmak için onun gibi
Ilgıt ılgıt dökülürdü içime
Gündüz güneş, gece kamer
Komşu evlerden gelirdi
Bir bülbül şakıması gibi Aynalı Kemer
Ellerimle büyüttüğüm düşlerim vardı
Baharla dirilttiğim çiçekler
Bir kara çalı gelip koparsa da
Umutlarım çağlar çağlardı
Eğer hüzünlerimle coşmuşsam
Radyoda duyduğum şarkı Dağlar Dağlar’dı
Adını bilmediğim çalgılardan gelen sesler
Adını koyamadığım duygular uyandırırdı bende
Bilmezdim aşka açılan kapı mı?
Sevgiliye düşen meyil mi?
Ama yine de bir umutla sorardı
Uzun saçlı adam: Anlıyorsun değil mi?
Sonsuz aşklara aşılandım
Her bestesinde, her güftesinde
Oysa dünya faniydi
Görmezdi insan ibretle bakmayınca
Ben de unutamam Barış abi
Can bedenden çıkmayınca
Usul usul bir şarkı başlar
Bir tek selamın geldiği yerde üç top gül açar
Yitirilen sevgiliyi çağrışır
Memleketimin ovaları, dağları
Dolanır dururum kendi içimde
Bitene kadar Gesi Bağları
Ardından hızlı bir şarkı
Nasıl anlatacağımı bilemem
Nuh’un gemisinde tek başınaymışım gibi
Etmişim sevdiğime veda
Yine de tempo tutar hüzünlerim Çalarken Kara Sevda
Yağmur ince ığıl ığıl ağlar
Her damlası yüreğimi dağlar
Seni bana çok görenler neyler
Sen de benim haberimi bilme ha bilme
Hala yanıyor derlerse
Gülme Ha Gülme
Yağmurlarda ıslanan bomboş sokaklarda
Yalnızlığıma katık ettiğim ve en sevdiğim şarkısıdır o
Gözlerimde yaş, kalbimde sızıyla dinlediğim
Ne zamanı ne yari ellerimle tutamadım
Her duyduğumda gönül tahtıma oturur
O güzel adamın sesinde Unutamadım
Gözümde yaş görseler erkek ağlar mı derler
Gökler ağlıyor dostlar ben ağlamışım çok mu?
Böyle sunar hayıflarını siyah beyaz ekrandan
Şarkı boyunca sorular kulaklara sızar
Nasıl kararında dursun ki hayat?
Ali Yazar Veli Bozar
Mutlu mesut yaşardı onun müziğinde
Aşı boyalı ahşap evlerden ses veren
Yaşlı kemençe eşi kanun
Dünya ne tuhaf yer zaman ne garip şey
Toprak oldu oldu birer birer
Sakız Hanım ile Mahur Bey
Sonra güz yağmurlarıyla bir hüzün
Son bir bulut ağlar gözlerinde
Baba annesinin ardından
Bir ağıt böyle güzel mi olur be?
Ağaçlar yaprak döker
Aramızdan geçip gider Gülpembe
Tam bir edepti o şarkıdan süzülen
Bilmem var mıdır başka milletin edebiyatında
Sevgiliye siz diye hitap eden incelik?
Gezsem duyar mıyım Paris’ini, Berlin’ini Şam’ını?
Dönüp dönüp dinlerdim
Zerafet makamında Bir Bahar Akşamı’nı
Bakar mısınız şu tarife?
Yumuk yumuk elleri var
Kömür kömür gözleri var
Dağ olsam böyle bir yare gelirim
Daha daha neleri var
Ben Bilirim Ben Bilirim
Nerede şimdi o görgü o görenek
Aşkın aşk olduğu çağlar
O şarkılarda kalmış o efsun
O utangaç o nazlı ceylan
Şahlan da gel o günlere götür beni
Kalk Gidelim Küheylan
Mor sümbüllü alaca dağlardan
Dilendiğim yari nasıl unuturum
Yedi iklim geçtiğim bağ bahçe bozduğum
Aşamadığım kasabalar köyler
Artık duyun sesimi
Yol Verin Ağalar Beyler
Dere tepe demeyip yari aradığım
Bir görüp bir kaybettiğim yıllar
Vuslatı mahşere kalacak diye korktuğum
İçimde mücevher gibi duran ince sızı
Peri padişahının değil ama
Bin Boğanın Kızı
Garip geldi gönlüm garip gider
Yari uzaklar almış
Gözlerimde doğmamış bebekler ağlar
Kime sarılıp kime naz edeyim
Teselli yine ondan gelir
Taş plakta döner Gamzedeyim
Ben gelemiyorum sen gönder
İki tel saçına ömrümü verdiğim
Dursa da aramızda dumanlı dağlar
Kınalı da mendile terini süz yolla
Ömür dediğin çabuk geçer
Yolla Yarim Tez Yolla
Yeter çektiğim insaf et gayri
Naz etmenin de bir sınırı var
Cam kırıkları gibi batıyor sensizlik
Yokluğun cehennemin dibi
Söylemiyorsun ama
Seni gönlün bana var Gibi Gibi
Kadın saçlarını döktü omuzlarına
Erkek gönlünü bağladı her bir teline
Ve dünya bu minval üzre başladı dönmeye
Aşk dedik ya başka söze ne gerek
Sıcacık bir yuvada
Adem Oğlu Kızgın Fırın Havva Kızı Mercimek
Bazen öyle ileri giderdim ki
Sorardım sevgiliye
Var mısın benimle bir ömür yaşamaya? diye
Ve cevaplardı bir çiçekli dalla beni
İstiyorsan neden olmasın der eklerdi
Ama önce Ala beni pulla beni
Oysa her şey usulünce olmalıydı
Önce dayı emmi he demeliydi
Onların sınavından geçmeli
Yari götürmeliydim eve
Zordur almak bizden kızı derler
Gösterirlerdi İşte Hendek İşte Deve
Simsiyah bir gecenin koynunda
Bir yürek imkansızı arar
Kök salar uzaklarda bir yerlere
Tekrarlanır durur bu her akşam güneş inince
Kupkuru bir ağacın
Yaprağa seslenişidir Dönence
Beste değildi onun yazdıkları
Anadolu’nun rüzgarıydı, suyuydu
Yedi köyün ağalarını beylerini yakan
Bir gelin çaydan geçerdi yanakları al al
Onun şarkılarında yaşardı Nazo gelin
Ayağında gümüş Hal Hal
Bir masaldır aslında bu şarkı
Yüce Hakan sefere gitmiş
Bilge Hatun dokuz doğurmuş diye başlayan
Sen de ahvadına bunu anlat, bunu söyle
Aç tarihinin küflü kilidini
O güzel günlere Nazar Eyle
Dinle oğlum diye başlar hikaye
Eski konak, paşa dede, gaz lambası ışığı
43, 44 harp ortası, ekmek karnesi diye sürer
Kaynar bir kahve içimi heyecan
Neler söyler, neler söyletir
Eski Bir Fincan
Büyükler dinlese tazelenir
Küçükler dinlese tamamlanırdı
Hayata dair pusulalardı onun şarkıları
Anlatırdı geçmişi, geleceği
Balının yanında iğnesi de var derdi
Hele gel, yine gel diyen Bal Böceği
Yediden yetmiş yediye
Büyükle büyük küçükle küçük olurdu
Köyden haber sorardı
Umudu yorgan, düşü döşek
Bir şarkı oluverirdi bütün bunlar
Her yerde çalardı Arkadaşım Eşşek
Erken kalkın çocuklar derdi
Giyelim en güzel elbiseleri
Elimizde taze kır çiçekleri
Anne kokusu tüterdi buram buram
Hala çınlar kulaklarımızda
O ses Bugün Bayram
Ne kadar modern görünse de
Kadim bir kültürden alırdı ilhamını
Yoktu şöhretin kibri
Hiç olmadı afrası tafrası
Yaşasın isterdi ataların örfü adeti
Kurulsun derdi Halil İbrahim Sofrası
Yoksul görsen besle kaymak bal ile
Garipleri giydir ipek şal ile diyordu
Bugünün şarkılarında yok böyle öğütler
Buyurun onu dinleyin, ben sustum
Sarı çizmeli Mehmet ağa bir gün öder hesabı
Evet o şarkı, Yaz Dostum
Kul Ahmet erken kalkar ya nasip derdi
Anadolu insanının gayreti, tevekkülü
İnancı vardı her bestesinde
Hatırlatıyordu ya nasip ya kısmeti
Bir şarkılık zamanda
Ahmet Beyin Ceketi
Dünya ahret keyif sürmek için
Mutlak dökmeli helal alın teri diyordu
Şarkı değil de sanki öğüt ağacıydı
Gel de bütün bunları hatırlama, yazma
En zarif sözlerden oluşan
Şarkılarının başında gelir Kazma
Han senin, hamam senin, konaklar senin
Tarla senin, çiftlik senin, bağ bostan senin
Diyelim ki dünya malı tümünden senin
Nedir bu Allah aşkına ebediyete gayret gibi
Boşuna yorma kendini ey insan
Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat gibi
Bir şey vardı sözlerinde
Dünyayı aşan, hakikate değen
Hayatın üzerindeki perdeyi aralayan
Susardı zaman günden öte dünden ziyade
Yeniden çiziyordu altını hakikatin
Benden Öte Benden Ziyade
Hele destur maşallah bu ne bolluk böyle?
Helalinden kazan, paylaş, garipler de doysun
Vakit varken, kıyametin kopmadan
Gör etrafında insanların bir bir öldüğünü
Daha önce dinlemediysen bul bir yerden
Mutlaka dinle ondan Dıral Dedeni Düdüğü’nü
Akşam olunca kuşlar dönerken
Bir hüzün çöker dolar gözlerim
Bu iki mısra değil de bir çift mermi
Can mı garip, canan mı cimri?
Sitemim ayrılığa
Ölüm Allah’ın Emri
Üşür takvim yaprak yaprak
Haftalar aylar göçü göçüverir
Bereketini yitirir hayat
Şebinde neharında
Giden kuşların kanat izleri çırpınır içimde
Ömrümün Sonbaharında
Dünya denilen yerde göç katar katar
En acı ayrılıklar sevilen insanlardan doğuyor
Aczimizle gelmişiz şu aleme
Böyle kurmuş Yaradan devranı
Kalakaldık güzel adamların ardında
Yanımızdan Geçti Dost Kervanı
Leyleğin ömrü iki lak lak
Değerler oldu tepetaklak deyip de
Soğuk bir şubat gününde
Bizi buz gibi etti Barış abi
Ardında ölümsüz şarkılar bırakarak
Müsadenizle Çocuklar deyip gitti Barış abi